TOP NEWS

Eylül 11, 2014

TARİHİ GEÇMİŞ PREZERVATİF GİBİ HAYATLAR


   BÖLÜM 1 KIZLAR GELİYOR
  

    Ev arkadaşının odasına bir hışımla giren İsmail, kalk oğlum kalk etrafı toplamamız lazım kızlar geliyor diye bağırdı. Bir an duyduklarının rüya olduğunu düşünen Birkan, sonra bu sözlerin gerçek olduğunu anlayıp yere düşen Cüneyt Arkın edası bir sıçrama ile  doğruldu. Panikle sağa sola koşmaya başlayan bu iki genç, hemen ellerine büyük çöp poşetleri alarak evde pisliğe, çöpe dair ne varsa atmaya başladılar.

     Üzerindeki bakterilerin okul yaşına geldiği 4 ay önceki makarnadan, sağa sola savrulmuş otuzbir peçetelerine kadar neredeyse tüm evi çöp poşetine atan bu müzmin bekarlar, çöpleri attıktan sonra iş bölümü yaparak biri bulaşıklara girişirken, diğeri eline elektrik süpürgesini alarak temizliğe koyuldular. Yaklaşık 2 saat sonra tüm evi pırıl pırıl yapmış halde, oturup birer nescafe içip sohbet etmeye başladılar.

    Birkan kahvesinden bir yudum aldı ve kimlerin geldiğini sordu. İsmail, Birkan'ın gözlerinin içine heycanla bakarak Melis ve Selin'in geldiğini söyledi. Sanılanın aksine, milyarda bir ihtimal de olsa Melis ve Selin okulun en güzel değil, en çirkin iki kızıydı. Her daim bişeyler yiyen, suratları sivilce kaplı, şişman, iğrenç şekilde her şeye gülen tiplerdi.

    Olsundu, sonuçta kızlardı belki bu sefer, belki bu sefer mutlu sona ulaşacaklardı. Plan belliydi, kızları içirip içirip sarhoş edecek, ondan sonra da sevişeceklerdi. İsmail bir anda yerinden sıçrayarak şey yok oğlum dedi. Birkan ne yok dedi. İsmail, oğlum evde prezervatif yok dedi.Birkan; merak etme sen, benim çekmecemde iki kutu olacak dedi. Koşarak Birkan'ın çalışma masasına gittiler. Çekmeceyi açtılar ve iki kutudan birini eline aldı İsmail. Son kullanma tarihi Ocak 2013 olan bu kutunun kaderi diğer kutununki ile aynıydı. Okey kutuları boyunlarını bükmüş şekilde abiler bizi bırakın gidelim diyo gibiydiler.

     Prezervatif almaya çekinen bu iki talihsiz genç, işi taş kağıt makasa kadar götürdü.



Gönderen CAF 1

Ekim 29, 2013

İYİSİ Mİ SEN DOĞAÇLAMA ( @isimdusunuyorum & @cafadam )

                                              
      Günlerden ne gündü hatırlamıyorum ama sonbaharda olduğumuza eminim çünkü yerdeki yaprakları tekmeliyordum.Yerdeki yaprakları daha rahat tekmeyelebilmek için o gün dışarı paletlerimle çıkmıştım.Çünkü ayakkabıyla yaprak tekmelemek çok saçma olurdu.O paletleri bana doğum günümde sen almıştın sen işte bu kadar geri zekalısın insan doğum gününde palet mi hediye eder be arkadaş.Ayağımdaki paletler hediye olmasa bir dakika düşünmez inşaata gider satardım ama hediye olduğu için satamıyordum. Neyse yürümeye başladım nereye niye yürüdüğümü bilmiyordum ama sanırım senden kaçıyordum bence diğer insanların dünyaya gelme amacı senden kaçmak çünkü. Hızla uzaklaştım, çok fazla yürümüş olacağım ki nerede olduğumu kestiremiyordum. Etrafımda sık çalılar ve büyük ormanlık ağaçlar vardı. Aslında kendime dokundum hala sıcaktım çok fazla uzaklaşmış olamazdım ama bu çalılar ve ormanlık alan bana çok yabancı geliyordu. Evet doğru tahmindi, sanırım bilinçaltım getirmişti. Burası benim daha bebekken kundaklandığım ama sonra tazzikli suyla söndürüldüğüm yerdi.İşte tam burada küllerimden doğmuştum ben mangal mıydım acaba ben etrafta piknik alanı gibi ha mangal mıyım lan ben yoksa? İçimdeki  mangal mıyım sorusu beni yakıyor, yüreğimi kor ateşe çeviriyordu. Bütün bu belirtiler mangal olduğumu kanıtlar cinstendi.Ama gene de emin olamadım belki de nargile közüydüm kafamdaki bu soruların cevabını bulmak için ormanın derinliklerine daldım.
       Ormanda beni  mirketler karşıladı, sanırım bu ormanda hiç bakkal yoktu ormanın her tarafını mirketler sarmıştı. Süpermirketler. O an bi mirketle göz göze geldim diğer mirketle kol kola geldim bi başkasıyla el ele tutuşmuşum mirketler tarafından sarılmıştım resmen. Ve mirketlerle birlikte halaya başladık, halayı bitirip amcaya geçicektik ama benim gitmem lazım diyip ayrıldım.Çözmem gereken şeyler vardı aklım amcada kalmış olmasına rağmen ilerlemeye devam ettim sonra döndüm tekrar amcaya yöneldim sonra kıbleye yöneldim iki rekat namaz kıldım. Namazdan sonra tekrar amcaya yöneldim.Tam ona aklımdaki soruyu soracaktım ki birden arkasında iki katı bir adam belirdi.Sanırım bu babaydı.Babayı aldım evet yanlış okumadınız babayı aldım ve yoluma devam ettim yalnız başına çekilcek bi yol değildi çünkü bu.Eve gidiş yolunu birlikte aramaya başladık.Karşımıza çıkan ana konda yanımdaki babayı tavlamış ve onunla kalmaya ikna etmişti.Yine yalnızdım yalnızlıkla başa çıkamıyordum hazır ormandayken iyi çocuk olursam belki şirinleri görürüm bi hallerini hatırlarını sorarım dedim. Komunizmin iyice çökmesinden sonra şirinler evsiz kalmış şirin baba karı satmaya başlamış ve tek sermayesi de şirine olmuştu.Duruma Üzüldüm. Duruma üzülmüş olmama rağmen bi posta da şirineye ben kaydım ve bir sepet dağ çileği ile ödememi şirin babaya yaptım ve oradan ayrıldım. Abdestsiz dolaşmamın başıma belalar açacağından habersiz devam ettiğim yolumda etrafımı böcekler sarmıştı.Birileri konuşmalarımı dinliyordu. Etrafımı saran böceklerden kurtulmak için adımlarımı hızlandırdım bu sefer de hatıralar sardı dört bir yanımı. Hatıralarımın beni takip etmeyi bırakması için block unblock yaptım.Birden karşıma Tsubasa ve Misaki çıktı. Allah'ım ne saçma ormandı bu. Tsubasaya ara pası attım ve Misakiye dönüp misaki milli sınırlarımız ne zaman çizildi dedim.Cevap vermedi. Nerden geliyorsunuz dedim kerhaneden dedi tsubasa, misaki milli oldu dedi. Misaki milliyi duyunca gözüm Çerkez Ethemi aradı. Gözüm çerkez ethemi aradı ama ethem gözümü meşgule aldı sonra gözüme ödemeli attı ama ameliyatlı yerime geldi.Ameliyatlı yerime geldi biz kaçalım dedim, sabahtan beri ameliyatlı Yerimeyi bekliyordum çünkü, asıl adı Kerimeydi ama kimlikte Yerime yazıyordu.Yerime oturmuşsun kalk dedim kalk gidiyoruz dedim nereye dedi kafamdaki sorulara cevap bulmaya dedim. Yerime bu böyle olmaz bu şekilde bulamayız dedi, yardım isteyelim deyip Rasim Ozan Kütahyalıyı çağırdı. Soruların cevapları bu adamdaydı.Rasim ozan kütahyalı dedi rasim ozanın nereli olduğundan bana ne yerime dedim ve onu oracıkta tekmeleyip yalnız yürümeye devam ettim. Ordan gidiyor olmama rağmen sinirim geçmemişti ve Yerime tekmelemesi için 2 maymun tuttum. Abi tutarsan nasıl tekmelicez bıraksana dediler.Vallahi bırakmam bi çayımı için dedim maymunlara ve ilerde evrile evrile benim gibi olcaksınız hiç evrilmeyin maymunluğunuzu bilin dedim.Çayın yanında tam tahıllı ekmek yiyorduk ki kapı çaldı, içeriye evril leviyn  girdi ve benden mi bahsediyorsunuz bakayim :))) dedi.Hah evril gel otur sana soracaklarım var dedim buyur abi dedi abi deme lazım olur dedim anlamadım dedi anlatırlar yavrum dedim çirkinleştim. Asi rockçı kız Evril ile henüz evrilmemiş maymunları bir odada bırakıp dünyaya aids virüsü Yaymaya karar vermiştim ki Arı maya yapma dedi.Göle arı maya çalıyordu göl hiç maya tutar mı dedim siktir git lan dedi haklıydı gitmeliydim daha fazla zaman kaybedemezdim. Yeterince zaman kaybetmiştim ve sonrasında hiçbirini bulamamıştım.Artık iş gereğinden fazla saçma ve içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Koşmaya başladım ne olduğumu bulmam lazımdı bu ormanın sonunda olmalıydı cevap koşturup durdum hem koşup hem nasıl duruyordum acaba. Koşarken düşeyazdım ve yazdığım kağıdı bir ağacın dalına taktım. Ve o an karşıma tüm bu olaylara neden olan benim sabah kaçtığım kişi çıktı.Karşıma çıkan kişi yine bendim anladım ki kendimden kaçıyordum bunca zaman kendimi bi kenara bırakıp koşmaya devam ettim ve sona ulaştım. Kendimi bir kenara bırakıp yeni benliğimi ararken bir bar taburesi üstüne oturdum. Arif'in Manchestıra gol attığı yaştaydım.Yaşa oturmayim hasta olurum dedim ve ormanın sonuna devam ettim sonunda koca bi boşluk vardı anladım ki ben bir hiçtim.


                                                                                                                               SON

                                                                                                                            29.10.2013
                                                                                           
                                                                                                     

Gönderen CAF 1

Eylül 02, 2013

LEŞ OSMANLI MİZAHI

      Bir önceki hayatımda Osmanlı Devletinde Sultan Süleyman'ın Sadrazamıydım. Osmanlı ilime olduğu kadar musikiye de oldukça meraklıydı.Yavuz Sultan Süleyman çok güzel gitar çalardı.Sırf  bu yüzden haremi Osmanlı sarayına değil de sahile kurdurmuştu.Seferden döndüğü gecelerde sahilde ateş yaktırır haremine gitar çalardı.Babasının bu hikayeleriyle büyüyen Süleyman kanun çalmaya karar verir.Doğuştan müzik kulağı  ve yeteneği olan Süleyman 15 yaşına gelmeden ilk kanun albümünü çıkarır.Tüm dünyada milyonlar satan bu albüm Süleyman'a Muhteşem Kanuni lakaplarının takılmasını sağlayacaktır.

      Sultan Süleyman tahta çıkınca, tüm Osmanlı hanedanı kandırıldık amına koyim diyerek ülkedeki bütün marangozları öldürdü.Daha sonra uzak diyarlardan birinde Gepetto adında birini bulup Sultan Süleyman'ı nasıl gerçek insana döndürebileceklerini sordular. Gepetto onlara yardım etti ve Süleyman canlandı.
Sultan Süleyman beni çok severdi.Bu yüzden yüzünün çeşitli yerlerine kalemle ben çizdirmiştir.Şaka şaka.Sadrazam olan beni çok severdi.Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Bir gün yine birlikte ava çıktığımız sırada aramızda şöyle bir dialog geçti.

 -Padişahım tam çaprazımızda bir  kız var kız  sizi  kesiyor ama şimdi bakmayın
+Valla mı lan :D:D:D:D
-Evet ama artık bakmıyor, hatta yerinden kalktı gidiyor.
+ :((((
Çoğu avdan elimiz boş döner, haremdekilerle idare ederdi.Ama yine de bu onu üzmez daha da hırslandırırdı.
DEVAM EDECEK...
Gönderen CAF 3

Temmuz 25, 2013

Şehir Hikayeleri 3


Seneler seneler önce küçük kırsal bir yerleşim yeri varmış.Bu bölgede yaşayan erkekler kızlara nasıl asılacağını, nasıl iş atacağını bilmezlermiş.Sonra bir gün bu köye çevre illerden birinden; yakışıklı, çapkın bir adam gelmiş.Böyle bir sorunları olduğunu öğrenmiş ve bölgedeki erkeklere yardım etmek istemiş.

İlk iş olarak erkeklere kirli sakallarını kesip sadece ve sadece bıyık bırakmalarını söylemiş.Bıyıkları bırakıp gelin, uzasınlar sonra derse devam ederiz demiş.

İki ay sonra tüm erkekler bıyıkları uzamış bir şekilde bu adamın yanına gelip evet şimdi napıyoruz demişler.Adam anlatmış, karşıdan bir kız geçtiğini gördüğünde eğer beğenirsen kızı, elini bıyıklarına at bur dur bur dur, kadın onunla ilgilendiğini hemen anlayacaktır demiş.

Bu köy halkı adamın dediklerini harfiyen uygulamış, garip bir şekilde işe yaramış adamın dedikleri.Tüm bekar erkekler kendine birer eş bulmuş evlemişler, çoluk çocuk sahibi olmuşlar.

Yoğun nüfus artışından dolayı devlet bu bölgeyi şehir yapmaya karar vermiş ve Burdur ismini vermiş.
Gönderen CAF 1

Temmuz 14, 2013

Şehir Hikayeleri -2


Yıllar yıllar evvel, Karadenizin küçük bir şehrinde mutlu insanlar yaşarmış.Bu insanlar bazı zamanlarda agresif ama genelde mutlularmış.Geçimlerini ağıl hayvancılığı yaparak ve ormancılıkla sağlarlarmış.Ağıl hayvancılığı çok kazandırmıyormuş ama orman alım-satım işinde iyi para varmış.

Bu şehrin önemli insanlarından birinin Songül isminde güzel mi güzel bir kızı varmış.Songül şehrin adeta iyilik perisi, herkese yardım edeni, herkesi mutlu edeni, büyük küçük demeden herkesi çok seveniymiş.

Günlerden bir gün Songül çok hastalanmış.Yataklara düşmüş.Tüm şehir merak edip yanına koşmuş.Babasının göstermediği doktor, okutup üfletmediği hoca kalmamış.Ama kimse ne olduğunu bulamıyor, bu güzel kızı ölüme terkediyormuş.

Herkes bu kızdan tam ümidi kestiği sırada, bir gece Songül hasta yatağında yatarken, bahçelerindeki kümeste bulunan güzel mi güzel bir ördek bunun yanına gelip ağlamaya başlamış.Daha fazla dayanamayıp Songül'ü dudaklarından başlamak üzere french kiss edasıyla gagalayıvermiş.Ördek yakışıklı bir prense dönüşmüş,bu hastalığı yeşil yol filmindeki gibi kendi içine almış.Songül hemen iyileşmiş.

40 gün 40 gece düğün yapmışlar.41.gün damat hadi amk zaten hastayım gireceksek girelim şu gerdeğe ben bunun hayalini kuruyorum 1 aydır demiş.Bu mucize çiftin hikayesi ilerleyen yıllarda şehrin efsanesi olmuş mezarlarını ziyarete gelen turistler mezarlarının yanına Songül&Duck yazıyor bu ikisi için dua ediyorlarmış.

Yıllar yılı bu kelime değişme uğramış ve bu şehrin adı böylece Zonguldak olmuş.
Gönderen CAF 0

Temmuz 05, 2013

Şehir Hikayeleri


                                                   ŞEHİR EFSANELERİ

Vakti zamanında küçük sevimli bir şehir varmış.Bu şehirde bir nehir varmış.Bu nehirin adı doğrucu nehirmiş.Bu nehire gün doğmadan girip yıkanan insanların nehirden çıktıktan sonra bir daha asla yalan söylemediğine inanılırmış.
Şehirdeki neredeyse tüm insanlar,bu nehire girmiş.Artık tüm şehir insanlarına dürüst ve doğrucu olarak bakılıyormuş.Kimse kimsenin yalan söylemediğine eminmiş.Herkes rahatça birbirinden alışveriş yapıyor, borç alıp veriyormuş.
Bu şehir bir sene  son 100 yılın en sıcak yaz mevsimi yaşanmış.Güneş öyle korkutucu ve kavurucuymuş ki Nehir suyunu bile kurutmuş.Nehrin suyunun kuruduğunu gören insanlar, bir şüpheye düşmüş.Bu şehire yeni gelen insanlar, komşu şehirlerden alışverişe gelen insanlar huzursuz olmuş.Hayat normal akışına devam ediyormuş ama güven azalmış, herkesin aklında bir şüphe kalmış.
Bir gün bu şehirde yaşayan bölgenin en zengin Karadenizli tüccarının aklına bir fikir gelmiş.Geceyarısı dükkanının önüne kocaman bir tanker koydurmuş.Bu tankerin içini suyla doldurmuş.Sabah olduğu zaman herkes merakla bu dükkanın önüne gelmiş.Ne olduğuna anlam verememişler.Karadenizli tüccar çıkmış, Karadeniz aksanıyla "haçan bu suyu, nehir suyu kurumadan dolduridum, madem benumle aluşveruş yapmak isteysun, önce bu suya giresun" demiş.Halk önce gülmüş, sonra mantıklı bulmuş, sonuçta bu tüccar haklı olabilirmiş ve şehirde başka nehir suyu olan kimse yokmuş.Herkes bu sudan birer bardak da olsa satın almış..Herkes bu sudan şehre yeni gelen insanlara, yeni müşterilere içirmiş, yıkamış.
Şehre yeniden dürüstlük gelmiş,doğruluk gelmiş.Şehre isim verilme zamanı geldiğinde, bu şehre yeniden dürüstlük getiren tüccarın sözlerinden esinlenilmiş.Madem benumle aluşveruş yapmak isiysun, önce bu suya GİRESUN.
Gönderen CAF 1

Mayıs 16, 2013

HAYVANLAR BANA HI BİLE DEMEDİ

                                                 




     Tam olarak kaç saat baygın kaldığımı bilmiyorum ama gözümü açtığımda ağaçlardan gökyüzünü göremiyordum.Çok sık ağaç vardı, muhtemelen balta girmemiş bir ormandaydım.Tehlikeli, soğuk ve gürültülüydü.Bu kadar gürültü nerden geliyor emin değildim.Daha da önemli soru ; Benim burda ne işim var ? 'dı.

    Ormanda ilk gözüme çarpanlar ağacın üstündeki yılanlar oldu, bir yılan ailesiydi sanırım bu gördüğüm, en önde ana konda, arkadalarında da çocuk kondalar yiyecek için etrafa bakınıyorlardı.Tam da ümidi kestikleri anda yerde bir fare gördüler, sağ tuşu çalışmıyordu ama yine de iş görürdü.Tek lokmada midesine indirdi fareyi ana konda.Sonra yollarına devam ettiler.İyi bana saldırmazlar diye biraz olsun rahatladım.Meraklı gözlerle etrafı süzüyordum ama içimdeki korku da tarif edilemezdi.

    Yarım saat kadar yürüdüm, sonra bir nehir kenarına geldim.Nehirin üzerine nilüferler vardı ve hepsi bir ağızdan şarkı söylüyorlardı ama Kayahan'ın yasakladığı şarkılardan söylememeye ayrıca dikkat ediyorlardı.Bu nilüferlerin yakınlarında kurbağalar konuşlanmıştı.Hepsi birden gırtlaklarını şişirip şişirip duruyordu.Sanırım guatr olmuşlardı, neyse geçmiş olsun..Bir yandan meraklı gözlerle etrafı süzerken bir yandan da bulunduğum bu saçma ormandan kurtulmaya çalışmaktaydım.Nehrin az ilerisinde aslanlar vardı.Hepsi uzun otların içine yatmış, benden saklanmaya çalışıyorlardı.Ama unuttukları bir şey vardı, aslan yattığı yerden belli olurdu ve ben de aslanları bulunduğum yerden görebiliyordum.Bana saldırmalarına fırsat vermeden yolumu değiştirdim.Döner dönmez büyük bir kalabalık dikkatimi çekmişti. Mirketlerin yaşam alanına geldiğimi gördüm, bu sevimli hayvanlar cana yakın ve zararsızdı.İyice yaklaştığım zaman bu kalabalığın neden orada olduğunu anladım.Büyük bir süpermirket açılışı vardı, tüm mirketler bedava ürün alabilmek için orada toplanmıştı.Sevimli hayvanlar ama çok bedavacı bu mirketler.

    Ormandaki ağaçların sıklığı yavaş yavaş azalıyordu.Sanırım ormandan kurtuluyorum dedim kendi kendime.Ağaçların azaldığı yönde yürümeye devam ettim.Orda karşıma iki adet şempanze çıktı, benimle konuşmaya çalışıyor gibilerdi."Hayırdır nerden geliyorsunuz böyle?" dedim, verdikleri cevap evrim düşmanlarını kızdıracak nitelikteydi; Sessizce "maymundan geliyoruz" dediler, iyi dedim ben de.Nasıl kalabalık mıydı dedim ama o konuya girmediler.Teşekkür edip uzaklaştılar.Ben biraz daha ilerledikçe orman yerini binalara bıraktı, bir şehire girmiştim.

 Ben neredeydim?Buraya nasıl gelmiştim ? Eğer kabussa bir an önce uyanmalıydım.


DEVAM EDECEK... ETMEYEDEBİLİR...
 (TO BE OR NOT TO BE CONTINUED)

                                                                                                                            16.05.2013
                                                                                                                    06:55 .Maltepe
                                                                                                                                     


Gönderen CAF 0